Innocent children are dying every day in the world, for what? Dünya da her gün masum çocuklar ölüyor,ne için?

13 Ara 2012

Suriye üzerinden oynanan oyunlar...

Aylardır medyadan yalan haberler pompalanıyor, halk yanlış bilgi ve düzmece görsellerle yanıltılıyor, Suriye gerçeği başka, çok başka...
 
 

18 Ara 2011

Banu Avar, Yasaklı belgesel..

Bu Dünyanın beş Milyar insanı bir avuç ülke için kölelik ediyor, sömürülüyor, ölüyor, öldürülüyor, onların bu yeni Dünya düzeninde fakir, yaşlı ve hastalara yer yoktur, onlar kan ve göz yaşından beslenirler, izleyin bu gerçekleri..



.

7 Ara 2011

Pearl Harbor saldırısı...


Savaşlara her zaman suni sebebler yaratılır, ve bu kandan beslenen birileri her zaman savaşların galibi olurlar.

Bir ülkenin halkı şavaşa karşı direniyorsa o ülkeyi yönetenler savaşlara suni sebebler yaratır,7 aralık 1941 Japonlar pearl Harbour'daki amerikan üssüne saldırdılar ve 2400 amerikalı öldü, bu ani baskın %83 savaşa karşı olan amerikan halkında şok etkisi yarattı ve savaşa katılmak için bir milyon erkek gönüllü kayıt oldu. 60 yıl sonra ortaya çıkan delillere göre Pearl harbour'a yapılacak saldırılar haftalar öncesinden biliniyormuş, şaşırtıcı değilmi?

Amerika kuzey vietnam'a resmi olarak 1964 yılında savaş ilan etti,Tonkin körfezinde vietnam PT botlarının amerikan destroyerlerine saldırdığı iddiasından hemen sonra, Bu olay tonkin körfezi olayı olarak bilinir, bu tek basit olay çok büyük bir asker sevkiyatına ve top yekün savaş haline girilmesine neden olur, yanlız bilinmesi gereken önemli nokta Vietnam PT botları hiç bir zaman amerikan destroyerlerine saldırmamıştır, bu tamamen savaşa girmek için düzmece bir olaydır. Eski savunma sekreteri Robert McNamara ve bazı subaylar yıllar sonra Tonkin körfezi olayının bir orta oyunu olduğunu itiraf etti, Finansal güçlere göre Vietnam savaşı asla kazanılmamalı ve sadece uzatılmalıydı, bu savaşta 58 bin amerikan askeri 3 milyon vietnamlı öldü.

Kan emiciler doymuyor, yine sahnede ve insanları birbirine kırdırıyorlar, her zaman kazanan finansal güçler ve silah tüccarları, Dünya insanı bunu nasıl görmez, nasıl anlamaz...


24 Eki 2011

Kaddafi aslında kahrından ölmüştü..



1974 yılında ABD'ye rağmen Türkiye'nin Kıbrıs' a asker çıkarmasından sonra ABD Türkiye'ye
Silah anbartgosu uyguladı,tüm ABD uydu devletleri de bu karara uydu ve alkışladı.

Din kardeşlerimiz dediğimiz hiçbir islam ülkesinin sesi çıkmazken bir tek Libya Başkanı Muammer Kaddafi Kıbrıs çıkarmamızı onayladığını ilan ettiği gibi yardım talebinde de bulundu.

Türk Hükumeti hemen bir bakanını Libya'ya gönderdi.Kaddafi o bakana silah depolarının kapılarını açarak istediğinizi, dilediğiniz kadar alın dedi ve  Türkiye'den gelen nakliye uçaklarından birine de sembolik olarak sırtına aldığı bir silahı eliyle yükledi.
Türk Bakan'ın kısıtlı sayıda savaş uçağımız olduğunu bildirmesi üzerine de '' Satın alın faturalarını bana gönderin.''cevabını verdi.

Libya devlet Başkanı o bakanı gece misafir etmek istedi, Bakan geldiği uçakla akşam dönmek zorunda  olduğunu söyleyince,onu zorla o gece konuk etti,ağırladı ve ertesi gün Bakanı kendi başkanlık uçağı ile Türkiye'e gönderdi.

Kaddafi'yi bugün öldürmüşler, rahmetli oldu,bu olayların tanığı olan o Bakan ise hayattadır
ve adı DENİZ BAYKAL'dır.

                              
LİBYA 'NIN ZOR GÜNÜNDE

Petrolü ve diğer doğal kaynakları batı dünyasının her zaman ağzını sulandıran ve batı ülkelerinin
hiçbirine uydu olmayan,dik duran Kaddafinin ülkesi Libya'da birden isyan patladı. NATO  güçlerince Libya isyancılarına destek ve Libya'ya silahlı müdahale kararı alındı.

Sayın Başbakan önce ''Nato'nun Libya'da ne işi var?..Libya Libyalılarındır.''dedi.

Bu beyan, bir haksızlığa karşı duruşun ötesinde bir vefanın da gereğiydi.1974 yılını ve Muammer Kaddafi'nin yukarıdaki mertliğini bilenlerce de çok normal karşılandı.
Ayrıca Kaddafi ülkesinde milyon dolarlık ihaleler alan 15-20 Türk müteahhitlik firmalarına ve binlerce Türk işçisine her türlü kolaylığı da sağlayan dost bir devlet başkanıydı.

Kısa süre sonra ani bir dönüşle Türk Hükumeti Libya'nın iç sorunu olarak kabul edilmesi gereken bu isyan  hareketinde  isyancıları ve Libya'nın petrolünde,kaynaklarında gözü olan başta Fransa,İtalya ve ABD'yi destekler oldu.
Önce savaş gemilerini,sonra da  bavullarla  isyancılara 300 milyon dolar gönderdi.

Eğer bunlardan haberi olduysa, Kaddafi kafasına sıkılan kurşunla değil kahrından ölmüştü !!..

"Allah insana düşmanın bile mert'ini nasip etsin"

20 Eki 2011

Ve Kaddafi de bu sonu gördü..

Ve kaddafide bu sonu gördü ne yazık ki,Şimdi asıl mesele Libya halkının başlarına bela aldığı Emperyalist kan emicilerden nasıl kurtulacağıdır.


17 Eyl 2011

Libya neden bombalanıyor?.





Nükleer ve Kaddafi

Ezilen halk'a özgürlük için tüm Avrupa boşuna seferber olmamış !!!..
Her eylemin altında gizli emeller her zaman saklıdır, mühim olan bunları sezip görebilmektir, halk olmanın gereği de budur,yoksa kendi ülkenizi kendi ellerinizle yakar yıkar ve bataklığa gömersiniz.

Barış ve demokrasi adına hareket ettiklerini söyleyen emperyalist vampirler son olarak ellerini libyanın kanıyla yıkıyorlar,bugün zafer çığlıkları atanlar yarın başlarına geleceklerden haberdar mı acaba?..

Almanya en geç  2022'de nükleer enerjiden vazgeçeceğini ve tüm nükleer santrallerini kapatacağını açıkladı, ertesi gün de NATO, Libya operasyonunu 90 gün uzatmaya karar verdi.
Yani, Kaddafi rejimi devrilinceye kadar bombardımana devam, peki  Almanya'nın nükleer enerjiden vazgeçmesiyle Kaddafi'nin başına bomba yağdırılması arasında bir ilişki olabilir mi?

Arayalım bakalım...
            
Almanya 17 nükleer santrale sahip,bu santraller Almanya'nın toplam elektrik üretiminin yüzde 22'sini sağlıyor,diğer kaynakların payları şöyle: Kömür yüzde 43, yenilenebilir yüzde 18, gaz yüzde 14, diğerleri yüzde 3.
Söz konusu 17 nükleer santralden 8'ine Japonya'da 11 Mart'ta meydana gelen Fukuşima felaketinin hemen ardından kilit vuruldu, geriye 9 nükleer santral kaldı, Merkel Hükümeti'nin belirlediği takvime göre, bu 9 santralden 6'sı 2021'de, 3'ü de 2022'de faaliyetlerini durduracak.
             
İyi hoş da, nükleer santrallerin devre dışı kalmasından sonra  elektrik üretimindeki açık nasıl ve nereden kapatılacak?
Alman yetkililer "Öncelikle yeni kuşak elektrikli aletler sayesinde enerji tasarrufu sağlanacak" diyorlar.
Yetmez. Doğal gaza başvursa hem dışa bağımlılık artacak, hem de atmosfere karbondioksit salımı artacak. Petrol, kömür, bitümlü kayalar gibi diğer fosil kaynaklar da hava kirliliğini, dolayısıyla küresel ısınmayı kamçılayacak.
Hidroelektrik santralleri deseniz, Almanya su zengini değil.
Geriye ne kaldı?

"Yenilenebilir enerji kaynakları".

Yani, rüzgâr, dalga gibi, ki zaten bugün bile toplam elektrik üretiminde yüzde 18 gibi önemli bir paya sahipler.
Ama hem yenilenebilir, hem de sınırsız bir kaynak daha var, onu da "Süddeutsche Zeitung"dan aktaralım:
"Nükleer enerjiden çıkmakla güneş enerjisi çağının kapıları ardına kadar açılmış oluyor."
Ama Almanya'da yılın kaç günü güneşli ki? 365 gün güneş başka diyarlarda, başka kıtalarda...

Nerede?
         
Afrika'da.
Bir dosyanın kapağını açalım, ilk sayfasında tek sözcük yazılı:
             
"DESRTEC"

Hiç duydunuz mu?
Bir projenin adı bu, Kuzey Afrika'nın ve Ortadoğu'nun çöllerine kurulacak santrallerle güneş enerjisini elektriğe dönüştürmeyi ve o elektriği Avrupa'ya taşımayı amaçlıyor.
En az 400 milyar euro'luk bir proje.              
Dosyanın bir sayfasını daha çevirelim, karşınıza bir harita çıkıyor, Haritadaki işaretleri sayalım,Afrika ve Ortadoğu'ya kurulması öngörülen toplam 21 güneş enerjisi sitesinden 12'si Libya topraklarında yer alıyor.

Ama sorun şu:
             
Libya lideri Kaddafi, "Emperyalistlerin yeni sömürü planı" diyerek "Desertec" projesine karşı çıkıyor. Hem de şiddetle.              
Oysa daha iki gün önce "Deutsche Welle", Sahra çölüne kurulacak güneş enerjisi santrallerinin başta Almanya, İtalya ve Fransa olmak üzere Avrupa'nın enerji oburlarının ihtiyacının yarısını karşılayabileceğini duyuran bir haber yayımladı.
Ne zaman karşılayacak ihtiyacın yarısını?
20 yıl sonra.              
Yani, Almanya'nın nükleer santrallerine kilit vuracağı yıllarda.
O tarihte o hedefe ulaşabilmek için şimdiden Afrika  çöllerinde altyapıyı hazırlamaya başlamak gerek. Ne var ki, Kaddafi engeli duruyor.
O zaman ne yapılacak? Engel ortadan kaldırılacak, devrilinceye kadar bombardımana Devam!
Devam!              
Devam!

NATO'nun Libya operasyonunu neden sadece Avrupalılar'ın yürüttüğünü anladınız mı?

Ne yazmış Necati doğru bir bakalım.

Mustafa Abdülcelil, uzun yıllar Kaddafi’nin hayranıydı, onun adıyla nefes alıyor, varlık buluyordu. Kaddafi’nin “tek güçlü diktatör adam” olduğu dönemde (çok değil 1 yıl önce) Mustafa Abdülcelil de Libya’nın 4 yıldan beri adalet bakanıydı,ne zaman ki düğmeye basıldı,eski Libya’nın üstü çizildi,yeni Libya ufukta göründü.

“Böl ve Yönet”çiler (ABD-İngiltere-Fransa-NATO) Kaddafi’nin Eski Libya’sını, Batı’nın Yeni Libya’sına geçirecek Ulusal Geçiş Konseyi’ni kurdular, Kaddafi’nin Adalet Bakanı Mustafa Abdülcelil’i de başkan yaptılar,Abdülcelil’e destek gerekli.
Silahı, NATO veriyordu.
Aklı, ABD sunuyordu.
Stratejiyi, İngiltere çiziyordu.
Goygoyu, Fransa sağlıyordu.
Parayı da Türkiye akıtıyordu.
Parayı verenin düdüğü çalması gerekir,nitekim Kaddafi’nin sarayının dibine önceden kazılmış dehlizlerden tüyüp kaçtığı saatlerde Yeni Libya’nın Geçiş Konseyi Başkanı Abdülcelil ile ilk buluşan yabancı devlet adamı Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu oldu.

Basın toplantısı yapıldı, Abdülcelil de Yeni Libya’nın kurulması için Türkiye’den paranın  ulaştırıldığını açıkladı...

Evet,gelelim sadede..

Bir zamanlar maziye bak..


Bu model çok bildik ve tanıdık değil mi, para valizlere doldurulur, elden götürülüp verilir, kayıt, belge olmaz, paranın bir bölümü amaç için harcanır, bir bölümü önde gelen birkaç kişi arasında kişisel servete dönüştürülerek buharlaştırılır, bu model Türkiye’de üretildi, geliştirildi ve çok kullanıldı, Bosnada, Deniz fenerinde,son olarakta Somali de,bu yağmalanan para aslında kimin? tabiki Türk halkının parası, yani yırtılan hacı bekir'in yakası.

Recep efendi de rahmetli Özal'a özenip bir koyup üç almayı umuyor sanırım,ama aynen Özal gibi üçün birini alacağı kesin Ülke adına, malum Recep pazarlama ve satış konusunda uzman,ülke menfaatlerini bir kenara bırakıp kendi menfaatini ön plana çıkarabilir her zaman olduğu gibi.

Ne güzel iş,demokrasi masalları altında ülkeyi yerle bir et, yak yık, ne alt yapı bırak nede üst yapı, sonra tüm bunları yeniden yapmaya talip ol, Arap baharı hayalini görenler at kıçında sinek olmaktan öteye geçemezler, beş yüz şakşakçı ile kahraman olunmuyor maalesef...


Tufan Genç

1 Eyl 2011

1 Eylül Dünya barış günü...

Bir ülkenin mutluluğu için,diğer ülkelere zulüm ediliyorsa eğer, Göz yaşı varsa çocukların gözlerinde, kan bulaşmışsa ana'ların eteğine, hırslarımız insanlığın önüne geçiyorsa eğer Dünya barışından söz etmek mümkün değildir..


19 Tem 2011

Amerikan İmparatorluğu’nun çöküşü...



Son altı ay içinde ‘Amerikan İmparatorluğu Çöküyor’ başlıklı yazılar  Amerikan basınında sıkça yer almaya başladı: ‘Amerikan İmparatorluğu’nun çöküşü,yumuşak, sessiz ve kesin olacak.’

Bu satırlar Harvard’ın ünlü ekonomistlerinden Naill Ferguson’a ait.
Ferguson’un makaleleri Los Angeles Times’dan, Foreign Affairs dergisine kadar birçok yerde yayımlanıyor.
Ferguson, Amerikan İmparatorluğu’nun 2010 ile 2020  arasında yerle bir olacağını dile getiriyor.
Antropolist Jared  Diamond ise ‘Collapse’ (Çöküş) adlı kitabında; kültürel olarak Amerikan  İmparatorluğu’nun çöküşe girdiğini ve önünde yok olmaktan başka bir çarenin kalmadığını dile getiriyor.
Kirkpatric Sale; Amerikan  İmparatorluğu’nun Çöküşü adlı makalesinde, Amerika’nın çöküşünü şu dört neden bağlıyor.

1:  Çevresel zarar. Amerikan tüketiminin neden olduğu iklimsel değişim; Harvard’lı Biyolojist E.O. Wilson’un da  belirttiği gibi önümüzdeki dönemde ABD başta olmak üzere bir çok ülkede katastrofik sonuçlara neden olacak.
Varolan teknolojiler; yeni iklim değişiklikleri ile günlük hayatın sürdürülmesine yetmeyecek.

2:  Ekonomik Çöküş: Gayri Safi Milli Hasıla’mızın sadece yüzde 13’ünü  üretiyoruz. Dış ticaret açığımız 630 milyar Dolara dayanmış durumda.        
Ulusal borç 7.4 trilyon Dolar. Her gün 1 milyar Dolar nakit paraya  ihtiyacımız var. ABD Hazine Dairesi’nde sadece Çin’den alınan borç 83 milyar dolar.

3:  Askeri yayılma artık sınırlarına ulaşmış durumda. 446 bin Amerikan askeri dünyanın 725 noktasında görev yapıyor.        
Buna ek olarak; 153 ülkede sürekli askeri varlığımız ve okyanuslarda sürekli iki düzine askeri deniz filosu dolaştırıyoruz.
Askeri iletişim  henüz çökmüş değil fakat yeni bir savaşa girebilme kapa sitesine sahip değiliz.

4: İç sorunlar; tüm İmparatorluklar çöküşün son  aşamasında içeriden yıkılırlar.
Amerikan toplumu içinde huzursuzluk var ve ekonomi çökmüş durumda. Sivil haklar sürekli kötüye gidiyor.        
Toplumsal bir patlama kendini gösterdiği anda bununla baş edebilecek tüm  mekanizmaları yitirmiş durumdayız.

Amerikan Otomotiv Endüstrisi’nin kalbi Detroit iflas etmiş durumda. Terk edilmiş fabrikalar ve binalarla şehir bir hayalet kent görünümünde

ARİZONA EYALET İFLAS ETTİ, DEVLET BİNALARI SATILDI

14 Ocak 2010 tarihinde Arizona Eyaleti; resmi olarak istifa etti. Arizona Eyalet Meclisi binası, Devlet Hastanesi ve hatta hapishane binaları satıldı. Ardından Amerikan Otomotiv  Endüstrisi’nin kalbi olan Detroit iflas etti. 2 milyon işçi işini kaybetti. Yılbaşına yaklaşırken 17 Aralık 2010 tarihinde Beyaz Saray önünde Obama’nın Afganistan Savaşı’nı protesto eden 131 kişi tutuklandı.

NEW YOK TIMES EDİTÖRÜ: EN GEÇ   2020

Tutuklananlar arasında Pulitzer Ödülü sahibi New York Times gazetesinin eski editörü Chris  Hedges de vardı.
Hedges tutuklandıktan sonra şu açıklamayı  yaptı:
“Amer ika’nın geri zekâlılaştırılmış orta sınıfı halen daha iflas ettiğimizin farkında değil. Amerikan ekonomisinin düze  çıkabilmesi için 200 trilyon dolara ihtiyacımız var ki; bu dünyadaki tüm gayri safi milli hasılanın 3 katı demektir. Bu matematiğin bir çözümü  yok. Askeri ve ekonomik olarak her an ama her an çökebiliriz. Artık sadece çöküş tarihini öngörme tahmini yapabiliriz. 2011, 2012, en geç  2020...”
Chris Hedges Amerikan Devleti’nin içinde bulunduğu süreci ise; ‘şirketlerin darbesi’ (corporation coup d’eta) olarak  tanımlıyor ve Obama yönetiminin yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını  belirtiyor.

DÜNYADA ‘TOTO’  KONUSU

Öte yandan, dünya ekonomistleri “Çin ABD’yi ne zaman geçecek” sorusu üzerinde toto  oynuyor! İşte birkaç tahmin:
The Conference Board: 2012
The Economist Dergisi: 2013
Goldman Sachs: 2027
Foreign Policy: ABD’nin sonunu Asya getirecek

1.  Açlık sınırının altındakilere verilen ‘Yiyecek Pulu’yla yaşayan Amerikalıların sayısı 40 milyon 800 bin.
Chris Hedges Amerikan Devleti’nin içinde bulunduğu süreci ise; ‘şirketlerin darbesi’ (corporation coup d’eta) olarak tanımlıyor ve Obama yönetiminin yapabileceği hiçbir şeyin olmadığını   belirtiyor.        

Askeri ve ekonomik olarak her an ama her an çökebiliriz. Artık sadece çöküş tarihini öngörme tahmini yapabiliriz. 2011, 2012, ya da en geç  2020...”
2.  2007-2010 yılları arasında 11 milyon kişi işini  kaybetti. Sadece 2010 Temmuzda 131 bin kişi!
Resmi yüzde 10 rakamı düşük ve gerçeği yansıtmıyor; gerçek işsizlik oranı çok daha yüksek.

3.  İş bulma süresi ortalama 9 aya kadar çıktı.
4.  Hazine rakamlarına göre ulusal borç 13.6 trilyon dolara çıktı.
5.  2010 yılında ödenen borç faizi 700 milyar dolar. 2020’de 2 trilyona  çıkması bekleniyor. Amerikan bütçesi 4 trilyon doların  altında.
6.  Sosyal Güvenlik, aldığı vergilerden çok daha fazlasını işsizlik parası olarak ödüyor.
7.  Her emekliye 3,3 çalışan düşüyor. Kıta Avrupa’sında da durum benzer. Liberal ekonomi içinde emekli maaşlarının ödemesi, gün geçtikçe imkânsızlaşıyor.
8.  Üst düzey yöneticilerin maaşları 1973 yılından beri 300 kat artmış durumda.
9.  Her ay, ortalama yüzde 10'un üzerinde mortgage ödemesi yapılamıyor.
10. 1970 yılında 20  dolara alınan bir ürün bugün 112 dolara  alınabiliyor.

ABD aksırınca zatürre olan  Türkiye'mizde neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Haydi Siz üşenmeyip, Atatürk'un tam bağımsızlık ilkesini bir kez daha düşününüz...

11 Tem 2011

Ömer el beşir,Bu katile kim dur diyecek..


Sudan Başkanı El Beşir dünyanın en acımasız katili. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırım suçundan dava açtığı Beşir 20 yıldır iktidarına karşı çıkan tüm toplulukları katlediyor.  Aynı şey bir kez daha tekrarlanıyor,sonsuza dek durdurulması gerekiyor bu diktatörün,Bu diktatörü hangi güçler çıkarları uğruna koruyup destekliyorsa onlarda bu acımasız katilin suç ortaklarıdır.



Şu anda Nuba dağlarındaki kadın ve çocukları bombalamakla meşgul. Bu sırada milisleri de kapı kapı dolaşıp tüm aile bireylerinin boğazını kesiyor. Dünya liderleri Beşir iktidarının geniş petrol rezervlerine erişimlerine halel gelmesin diye hiç utanmadan on yıllardır Beşir'in akıl almaz zulmüne izin verdiler. Ama bu hafta işler değişiyor.

Sudan parçalanıyor, enflasyon ve gıda fiyatları fırladı ve Beşir'in gücü şimdiye dek olmadığı kadar zayıfladı.

Nuba dağları işgal altında. El Beşir burada 1990 yılında bir neslin tüm kadın, erkek ve çocuklarını katletmişti, şimdi sağ kalanlara zulmetmek için geri geldi. Ama uzun süredir acı çeken Güney Sudan nihayet bağımsızlığını ilan etti ve El Beşir'in uluslararası suç ortaklarını satın almak için kullandığı petrolün büyük bölümünü aldı. Beşir bir yandan da demokrasi yanlısı gösterilerle, kötüleşen ekonomiyle ve uzun süredir müşterisi olan Çin'le ilişkisinin gerginleşmesiyle uğraşıyor.

Güçlü uluslararası yaptırımlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin dava açtığı El Beşir ve diğerlerini yakalamak için koordineli bir küresel plan ve Sudan halkını insanlık suçlarına karşı koruyacakları taahhüdü El Beşir'e artık oyunun bittiği mesajını verebilir ve kendi yönetimindeki konumu zayıflayabilir. Bunlar, Sudan halkına da artık işlediği suçlardan cezasız kalmayacağını gösterecektir. Güneyde, Darfur'da, Nuba'da ve daha birçok yerdeki Sudanlılar dünyanın insanlık ve adalet için harekete geçmesini çok uzun süredir bekliyor.


Şimdi Nuba'daki kadın ve çocukların yaşadığı çaresizlik ve terörü
hayal etmek neredeyse imkansız; aynı daha önce Darfur'da olduğu gibi.

El Beşir'in terör krallığını durdurmak için gerekeni yapmamış olmamız tüm dünyanın vicdanında büyük bir lekedir. Şimdi hükümetlerin harekete geçmeleri için haykırarak bu hükümranlığı sona erdirelim.

8 Tem 2011

Rothschild ailesi ve kirli çıkar ilişkileri..

Bunca karmaşık ilişki tahribata önce beyinden başlar.


Bu Dünyanın gerçek teröristlerini karanlıklarda dağlarda aramayın, cadde ve sokaklarda da göremezsiniz, çünkü onlar şehrin yüksek binalarının en üst katlarında binlerce dolarlık takım elbiseleriyle tepeden hep sizi izlerler.

Bu Dünyada hangi taşı kaldırsanız altından yahudi Rothschild ailesi çıkıyor, nerede bir savaş, nerede bir ayaklanma var yahudi Rothschild ailesi orada, nerede kan ve göz yaşı var yine onlar, amaçları ve çıkarları uğruna ülkeleri çökertmekten hiç çekinmezler insan hayatının hiç bir değeri yoktur, binlerce,milyonlarca insanı gözlerini kırpmadan ölüme sürüklediler ve sürüklerler, hala bu kirli oyunlarını Dünyanın her bölgesinde sürdürmekteler tüm suikast ve darbelerde onların izni görebilirsiniz.


Hitler gibi rütbesiz bir askerden Dünyayı titreten bir diktatör yaratabiliyorlarsa, Fransa ve İngiltere'yi savaştırıp çeşitli manipülasyonlarla ingiliz merkez bankasına sahip olabiliyorlarsa, çıkarlarına ve amaçlarına ters düşen Kennedy'e suikast düzenleyip Amerikanın tarihini değiştirebiliyorlarsa bunlardan korkmayan taş olur.




Aile işaretinin üstünde bulunan yazı tıpkı illuminati ve masonik derneklerde olduğu gibi Ordo ab chao ( kaostan gelen düzen) 'dir.

Filistin topraklarının osmanlıdan alınmasından sonra seksenli yıllara kadar Türkiye'de pek faaliyet göstertmemişlerdi, Kenan evrenin Amerika seyahatinde darbe emrini alıp ülkeye dönmesine kadar.

12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk genel seçimde, emekli Orgeneral Turgut Sunalp kurduğu Milliyetçi Demokrasi Partisi ile seçimi kazanacak en büyük aday olarak gösteriliyordu, Anavatan partisini kuran Turgut özal   400 milletvekilinin  211 rini alarak büyük bir sürprizle seçimi kazanmıştı, Borzenski sülalesinden gelen Polonya asıllı emekli orgeneral Turgut Sunalp!  büyük bir şok içindeyken muhafazakar bir islamcı olduğu bilinen Turgut Özal tek başına hükümet olmanın zaferini yaşıyordu, bir röportajından okumuştum Devlet planlama teşkilatında görevli iken ülkemize gelen Amerikalı misafirleri ağılamakla görevlendirilirmiş, ve Özalın en keyif aldığı şey o misafirleri randevu evine götürüp eğlendirmek olurmuş, her şeyin bir bedeli olmalı değil mi, basit ama gerçek.

Birde şu detayı göz önünde bulundurmanızı isterim, Nazi Almanyasında fırınlarda ve gaz odalarında öldürülenlerin büyük bir çoğunluğunun yahudi olduğunu sanırız ama asıl gerçek büyük çoğunluğun Polonyalı göçmenler olduğu gerçeğidir, Turgut Sunalp paşanın seçimi kaybetmesinde Polonya asıllı olmasının rolü var mıdır?

Bu ülkede seçimler, anketler her şey bir dalavereden ibarettir, Dünyayı yöneten yahudi ailesi Rotschıld lerin hizmetini kim yaparsa seçimi her zaman o kazanır, senin benim onun sandığa gitmesi sadece bir gösteriden ibarettir, Rotschıld ların hükmettiği tüm ülkelerde sistem aynı şekilde işler her seçime  % 25 önde başlarlar ve sizin onları yenmeniz mümkün değildir, bu gün siyasi hayata hükmedenler, Soroz'dan maaş alan satılık kalemler, danışman maskesiyle ortalıkta gezinenlerin tümüne yakını ya Rotschild lerin yada onlara bağlı kuruluşların burslarıyla eğitilmişlerdir.

Başbakanlara ekonomi danışmanlığı yapan Dr. Yılmaz Argüden Rotschıld Türkiye'nin yönetim kurulu başkanlığına getirildi, Türk telekomun özelleştirilmesinde,  GSM  şirketlerinin satılmasında, bankalarımızın yabancılara devredilmesinde nedense hep  Rothschild çıkıyor karşımıza, AKP nin ve dolayası ile Recep Tayyip erdoğan'nın bu sıcak yahudi ilişkisi nereden geliyor.


AKP Genel merkez binası süslemeleri

İngiliz Parlamento'sunun yer aldığı Westminster Sarayı'nın lobi zemini


AKP'nin genel merkez binasının dış cephesine ve zeminlerine yerleştirdiği yıldız, İslam sanatında 'denge ve adalet'i temsil ediyormuş vede Selçuklu süslemeleriymiş, Başbakan böyle söylüyor. Peki neden 10 adet yıldız, sanki on emiri çağrıştırıyor gibi, ve İngilizler Selçuklu süslemelerine çok mu düşkünler ki parlamento binalarının zeminine aynı yıldızı yerleştirmişler, Ayasofya'nın üst katının tavanında aynı süslemeyi görüyoruz, 532-537 yılları arasında inşa edilen ayasofya 1075-1308 tarihleri arasında Anadolu'da hüküm süren müslüman bir Türk devleti Selçuklulardan nasıl esinlenmiş olabilir, bu bana hiç inandırıcı gelmiyor.

Selçuklu kültür ve sanatının temel figürlerinden biri olan sekiz köşeli yıldızın Ortadoğu’da bulunan eski medeniyetlerde ve İslam dünyasında yaygın olarak kullanıldığı, sayı biliminde  8’in cenneti anlatan bir sembol olduğunu belirtiliyor Erdoğan.
1. Dâri-celal 2. Dâri-karar 3. Dâri-selam 4. Cennetül huld 5. Cennetül mevâ 6. Cennetül adn
7. Cennetül firdevs 8. Cennetü naim.


Öyleyse neden ayaklar altında bu kutsal işaret, yalan yalanı doğurur ve yalanın içinde boğulur kalırsınız.
 


Peki tüm bu işaretlerin ve sembollerin birbiriyle çakışması bir tesadüf mü,yoksa çok kurnazca hazırlanmış bir senaryonun belirtileri mi?


Prof.Dr. Kerem Doksat hoca cihaner olayını şöyle açıklamış:
Savcı Cihaner’i apar topar aldılar, adliye bastılar, evini aradılar. Günlerdir gelişen olaylar zinciri neticesinde “devlet krizi” bile çıktı. Konuyu ve gelişmeleri az çok herkes bildiği için bu kısımlara çok girmeyeceğim.Peki, asıl neden neydi?
Gerçekten başsavcı bir cemaat yapılanması hakkında yürüttüğü araştırma nedeniyle mi cezalandırılıyordu?


Hayır, gerçekler şunlar:
AKP, olayın cemaat üzerine giden bir başsavcının kendileri tarafından cezalandırılıyormuş görüntüsünden memnun.
AKP, olayın Ergenekon davası vs. konularla ilişkilendirilmesinden ve siyasi bir olaya dönüşmesinden memnun. Bu sayede konunun aslı hiç araştırılmıyor, çünkü tribünler dolu, herkes maça odaklanmış durumda.

AKP, olayın bir yüksek yargı çatışmasına dönüşmesinden memnun,çünkü AKP-Asker, AKP-Yargı, AKP-Adını Sen Söyle tartışmalarının hepsinde mağdur, mazlum rolünü kimselere kaptırmıyor, bu süreçlerde basın yoluyla sürekli kurumlar yıpratılıyor.

Olayın gerçek sebebi ne olabilir?
Erzincan altın, gümüş ve diğer değerli metal varlıkları açısından çok zengin bir bölge. Sadece altın rezervinin ilk yapılan çalışmalarda bugünkü değerle 3 milyar Dolar (yaklaşık 80 ton) olduğu söyleniyor, bu rakam uzmanlara göre ancak devede kulak.
Erzincan’ın İliç ilçesinde altın madeni ruhsatı alan şirket tahmin edin kim?
Sürpriz yok:
Çalık Maden.
Hani Holding’in genel müdürü var ya, Başbakan’ın damadı. İşte o şirket.
Ortağı kim?
Sürpriz yok:
Anatolia Minerals.
İsmi Anatolia Minerals ama bir Kanada şirketi. İlginç değil mi? Kanada şirketinin adı Anadolu Madencilik.
Ortakları kim dersek yine sürpriz yok, Ahmet Çalık,artık Türkiye’de her taşın altında aynı ismi görmek mümkün.
Çalık Holding’in maden konusundaki stratejik ortağı Ahmet Çalık’ın da “member of board’da” olduğu AMDL grubu. AMDL’nin açılımı Anatolian Minerals Development Limited.
Kim bu AMDL diye sorarsak karşımıza yine sürpriz olmayan bir global şirket çıkıyor:
Rio Tinto.
Rio Tinto ismi yabancı değil, dünyada daha çok çevre katili olarak anılıyor. Kısaca Rio Tinto, 200 milyar Dolarlık bir şirket, yaklaşık yarısının sahibi Birleşik Krallık asıllı.
Ayrıca, geçtiğimiz yıl Çin’de bu şirketin 5 yetkilisi fesat ve casusluk suçlamasıyla (corruption and espionage) tutuklandı.
Rio Tinto’nun büyük hissedarı Rothschild Ailesi. İşte bu da hiç sürpriz değil.


Başka nedenlere bakalım,Geçen günlerde medyada ilginç bir haber yer almıştı  "Sermayesinin savaşlar ve kan olduğu bilinen, servetinin bugün trilyonlarca dolar olduğu tahmin edilen Rothschild hanedanlığı, gözünü İstanbul’a dikti! İDO ve İGDAŞ başta olmak üzere belediye şirketlerini satın almak için dünyaca ünlü Yahudi para baronlarından Rothschild ailesinin Türkiye yönetim kurulu başkanı Dr. Yılmaz Argüden kapıyı çaldı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait şirketlerin satışıyla ilgilenen Rothschild’ler ve Yahudi düşünce kuruluşlarının temsilcileri randevu talep etti."

"Kanal İstanbul" projesi de İstanbul’u üç dinin merkezi haline getirmeyi öngören 1948 tarihli Thornburg raporunda öngörülen kamulaştırmaların yapılamamasından dolayı ortaya atılmıştır, bu proje, dönemin masonları tarafından gündeme getirilmişti ama sonra rafa kaldırılmıştı.

Kanal İstanbul projesi, mason localarında pişirilmiş sonra da Başbakanlığa servis edilmiş bir yahudi projesidir!

Rothschild ve dolayısıyla Amerika’nın Tayyip Erdoğan’ı, Tayyip Erdoğan’ın Amerika’yı keşfetmesi karşılıklıydı. Nisan 1995’te Amerika’ya giden Tayyip Erdoğan’ın Amerika ziyaretleri, Kasım 1996 da, Aralık 1996’da ve sonraki yıllarda devam etti.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu sırada aldığı 10 ay hapis cezası 27 Eylül 1998’de onanan Tayyip Erdoğan’ı, hemen ertesi gün ziyaret eden Amerika İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins, "Bu tür gelişmeler Türkiye demokrasisi üzerindeki güveni azaltır" diyerek Tayyip Erdoğan’ın arkasındaki Amerikan desteğini ilan etmişti.

Aynı konuda Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin de aynı mesajı vermişti. Ve ilginç bir rastlantı olarak, Tayyip Erdoğan, 26 Mart 1998’de cezaevine girmeden hemen önce yine Amerika’daydı,Tayyip Erdoğan'ın şiir okuduğu için hapse atılması mağdur edebiyatının başlangıç komplosu muydu acaba?

Tayyip Erdoğan- Rafael Sadi ikilisi Kasımpaşa'dan ilkokul ve mahalle arkadaşıdır, Rafael Sadi 19 yıldır İsrail'de yaşayan Türkiye kökenli bir musevi,gelin görün ki İsrail'de doğup büyümüş bir yahudiden daha fanatiktir, İsrail'in kanlı-kansız bütün eylemlerini militanca savunur, İsrail devletine toz kondurmaz. 
Başbakan Tayyip Erdoğan'ın ziyaretleri başta olmak üzere özellikle Türkiye'den İsrail'e yapılan üst düzey ziyaretleri "gazeteci" sıfatıyla yakından izler, pos bıyıkları, iri göbeği ve ağzından düşürmediği sokak argosu ile yolda görseniz tipik bir Türk esnafı zannedersiniz, Oda tv ye yapılan baskında onun rolü ne idi acaba?


Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Sosyalist Grup Başkanı Andreas Gross, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, kendisine  "Artık Anayasa’nın ilk üç maddesi gibi Türklüğe vurgu yapan maddelere ihtiyaç duyulmadığını" ve bu maddelerin "ileride olmayacağını" söylediğini açıkladı, Başbakan BOP eş başkanı olduğunu göğsünü gere gere açıklarken Anayasayı değiştirmek adına bu tavizleri mi vermişti?







Tabi ki tanırsın,çünkü emir büyük yerden,hem insan yol arkadaşını tanımaz mı?


Biz değil miydik  Kuzey Irak’ta "kırmızı çizgiler" ilan eden.
Biz değil miydik “Kerkük’e, Musul’a Kürt peşmergeler giremez” diye naralar atan.
Biz değil miydik “Irak’a asker gönderip göndermeyeceğimiz konusunda muhatabımız Kuzey Irak’taki aşiret liderleri değil, Amerika Birleşik Devletleri’dir” diye konuşan.

Geriye dönüp bakın bakalım.    

Kimin dediği olmuş bugüne kadar. Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti’nin mi yoksa daha devlet kavramına bile aşina olmayan iki tane Kürt aşiret reisinin mi? sınır kapılarımızda  çavuşlarımızla muhatap olabilen bu adamları, kırmızı halılarla karşılayıp abim diyerek bağrına basan bizim Dışişleri bakanımız değil mi?

Amerika ile istihbarat  paylaşımı anlaşması yapıldı, başına saygın bir Türk emekli general getirildi peki alınan netice nedir, Koca bir fiyasko, Türk ordusuna bir bilgi verilirken kandil dağına on bilgi ulaştırıldı, tıpkı kuzey ırak'ta Türk askerinin başına çuval geçirme olayının organize edilmesi gibi, bu iki olay da Başbakanın bilgisi dahilinde gerçekleştirildi diye düşünüyorum.



Şimdi bu iki resme çok iyi bakın,Irak'a demokrasi getireceğiz diye girenler Irak halkının Altın külçelerini su tankeri görümü verilmiş kamyonlarla kendi ülkelerine nasıl kaçırdıklarının belgesidir.




Milyonlarca müslümanın katledilmesine ortak olurken ve Amerikan askerlerinin ülkesine sağ salim dönmesi için dua eden bir adamın inançlarını sorgulamak gerekmiyor mu?

Ülkenin her köşesi Ajanlarla işgal edilmiş durumda, Emniyet genel müdürlüğü binasında 35 üst düzey CIA Ajanı oturuyor, kimin emriyle acaba? Aselsan mühendislerimiz öldürülüyor, petrol mühendislerimiz öldürülüyor, istihbarat subaylarımız suikast'e uğruyor, Devletin açıklaması "İntihar ettiler" bu kadar trajikomik olabilir mi?  bu olaylara şahit olanlar ya enteresan bir şekilde kayıp oluyor, yada bir kazaya kurban gidiyor, adeta içeriden işgal edilmiş gibiyiz.

Başbakana danışmanlık edenler kimlerin tezgahından geçerek geliyorlar acaba hiç düşündünüz mü? ve kısa süre sonra hangi bakanlıkların koltuğuna oturuyorlar bir inceleyin, Maliyesini ingiliz pasaportlu bir adama teslim eden kaç ülke var bu Dünyada, Anayasasını kendi halkından önce Amerika ve Avrupa'ya anlatan kaç ülke tanıyorsunuz.

Kanada’dan başında kipasıyla belirip, açıklamalarıyla bilmem kaç kişinin hayatını karartan, ve aynı hızla karanlık köşesine çekilen sözde Ergenekon tanığı Tuncay Güney, bu adamın hangi güçler tarafından yetiştirilip ortaya salındığı belli değil mi, hükümetin devlet televizyonunu  adeta bu adama tahsis edip aylarca kin kusmasına müsade etmesi, ağzından çıkan her ismim bir bir silivri zindanlarına atılması kimlerin organizasyonuyla hayata geçti acaba, Dünyanın her ülkesinde kirli ajanlarıyla boy gösteren Rothschild ailesinin sihirli elleri ve taşeron hükümetin sınırsız desteğiyle gerçekleşiyor bu hain tuzaklar, amaç Dicle ve Fırat arasındaki hayali gerçekleştirmek.





















Hangi oyunlara kurban ediliyoruz, hangi tuzaklara çekiliyoruz, bu nasıl bir işbirliğidir, Talabani ve Tuncay güney, hangi çirkin planın ardından çekildi bu resim.


Rothschild'ler ile Erdoğan ailesinin ilişkilerini ve Rothschild'lerin Türkiyed'e ki kirli oyunlarını yazmaya devam edeceğim kendi çapımda inançlardaki maskeleri düşürmek adına. Evet devam edecek...


Tufan Genç


28 Haz 2011

Dünyayı yöneten Yahudi ailesi: Rotschild...



BİLİNEN TARİHİN BİLİNMEYEN YANLARI

Hitler, dünya tarihine gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir.. Çoğu kişi Hitler’in şizofrenin eşiğinde olan fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır ancak gerçekte hiç kimse Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka bir şey olmadığını bilmez..

Hitler, hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden (kuklalardan) birisidir..

ABD’de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden Texe Marrs’ın 2007 Mayısı’nda çıkan kitabının adı 'Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları'.  

Kitapta Osmanlı devletinin planlı olarak nasıl dağıtıldığı, Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı, 1.Dünya Savaşı, Kukla Diktatör Hitler, 2.Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu Kennedy Suikastı, MOSSAD suikastları ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor.. Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi laf dolması bilgilerle değil fiziki kanıtlar ve şahitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor.

Öncelikle son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir trend haline gelen ”Hitler hayranlığı ve Türk nasyonal sosyalizmi” gibi kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler’in tarihi kimliğinin arkasında yatan karanlık bağlantıları kaba hatları ile sizlere aktarmaya çalışacağım..



DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez.. Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ”Yılın Zenginleri” bölümünde yer alır ne de dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları geçer.. Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu Yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır..

Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz.. Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz.. Öncelikle şunu belirtmeliyim ki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum. Roschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile fertlerinin her biri dünyanın gelişmiş olan ya da gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır.

Dünyada olan her siyasi ve ekonomik olan gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.. Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor..Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri.. Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını, izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor..

Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar.. Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar..

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar.. Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschild ailesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar..



Sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar.. Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar. İşin adı ”Savaşa giren devletlere faizle borç vermek”..

Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere’ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar.. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschıld ailesine olan borcunu ödeyemiyor.. Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschıld ailesine devrediliyor..




Rotschıld ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: ” İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile..”.

İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir Yahudi ailesine veriliyor.. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek bir şey ifade etmeyebilir..

Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir.. Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır.. Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20 YTL basıyorsa eğer devlet hazinesinde 20 YTL değerindeki altını, elması ya da petrolü koymak zorundadır. Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka bir şey olmaz..

İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur.. İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır.. Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi. Rotschild ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur..

Savaş sırasında Rotschild ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir.. Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir..

İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu karlı teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli karlı bir işe imza atmışlardır..

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır..İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika’ya yardım ettiğini düşünerek Fransa’ya saldırmıştır.. İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır..

Rotschild ailesi el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir..Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir..

İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ”İngilizlerin savaşı kazandığı” iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya oynamasını sağlamıştır..

Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır..

Borsa nominal seviyesi, herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotscild ailesi bu ticaretten en karlı çıkan isim olmuştur..

İngiliz tarihçilerin ”Kara eylül” diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir..

Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschild ailesi, kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaad ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır..



Osmanlı devletinin parçalanması için gerekli olan her şeyi yapmışlardır..

Osmanlı devletine komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır..

Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlıya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlının askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır..

Osmanlı devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır..

Osmanlının en çok dış borcu Rotschild ailesinin sahibi olduğu Bank Of England bankasınadır..

Osmanlı Devleti, Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlıya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır..

Sultan2. Abdulhamit ile görüşen Lord Baron Rotschild ”Kudüs şehrinin, Filistin’in, Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve balkanlarda, Afrikada kaybettikleri toprakları geri verme” teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir..

Abdulhamid, dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı devletinin yıkılma sürecini hızlandırmıştır Daha sonraları Enver Paşa, Abdulhamid’in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir.

Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı Yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı..

Ulu önder Atatürk’e göre ise Osmanlı devleti böyle bir şey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu. üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi.

Anlatılan bu süreçlerden sonra Rotschild ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır

Rotshıld ailesinin hesaplarına göre:

1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’in faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi..

Savaş gerçekleşmiş, Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi..

Rotschild ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilan edilmesinden başka bir şey kalmamıştı ortada.. Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını farkedememişti..

İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama; dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı?

Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan Yahudiler İsrail’de yaşamaya nasıl ikna edilecekti?? Esas sorun buydu.. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı..

KUKLA DİKTATÖR HİTLER’İN ORTAYA ÇIKIŞI VE 2.DÜNYA SAVAŞI:

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demorolize bir biçimde çıkmıştı.. Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti..

Ve tüm bunlara ilave olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı… Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85′i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece Yahudi Rotschild ailesine borçluydu..

Rotschild ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu.. Rotschild ailesi enkaz halindeki Almanya’ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeceklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı..

Aslında bu durum sonun başlangıcıydı.. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivirlerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?  Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi..

Ancak onlar intikam için plan yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plan yapmıştı bile.. Bu plana göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa’da esecek ve Yahudilere en ince ayrıntısına kadar planlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı..

Bu planın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve Almanya’nın hızla silahlanmasının sağlanmasıydı.. Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir..

Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir..

İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussoloni gelmiştir..

Mussoloni’nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir planı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştü..

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yemişe peşinden koşturmuştur.. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef Yahudilerdir..

Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir..

Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir.. Zengin olan Yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etseler de fakir olan zararsız Yahudiler bir yere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı ..

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı.. Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı..

Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur.

Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur..İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır..

Yahudiler bir bir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır.. Ortada öyle korkunç bir ortam vardır ki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı hava alanına kusmuşlardır.. Havadaki pis kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan insan cesetleri ve çürümüş cesetlerdir..

Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır..

Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15′in Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır..

Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çingene ve Polonyalılardı.

Geriye kalan zengin Yahudiler Rotscild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır..

İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah’ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi..

Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir..

Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır.

Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir..

Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir..

BAŞKAN KENNEDY’NİN ORTADAN KALDIRILMASI

2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devleti’nde her şey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy’nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir..

Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katolik kişiydi Kennedy’den önce Amerika’da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır..

John F Kennedy’nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan Katolik bir büyükelçiydi.. Ne babası, ne de başkan Kennedy Yahudilerle iyi geçinemiyorlardı ..

Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra’da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır.. Kennedy de Amerika’da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild’in kendisine yapmış olduğu ”başkan seçildiğinde orta doğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir..”

Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirttirmiştir.. Kennedy İsrail lobisinin Amerikan devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı. Kennedy’e göre lobilerin Amerikadaki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi..

KENNEDY İLE İSRAİL BAŞKANI BEN GURİON’UN NÜKLEER KAVGASI :

İsrail kurulduğu günden beri Ortadoğu’da hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir.. Bu yüzden İsrail Devleti Ortadoğu’da hızlı bir ”nükleer silahlanma programı” izlemeye başlamıştır İsrail’in Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy’i anormal derecede rahatsız etmiştir..

İsrail’in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır..

Kennedy, Ben Gurıon’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ”İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir”..

Ben Gurıon da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’e ”genç adam” diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur..

Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür..Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion istifa etmiştir.. Ünlü Yahudi politikacı Henry Kissenger ”İsrail’in nükleer programına son vermesi İsrail’e büyük zarar verir” diyerek Kennedy’i ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır..

Kennedy bununla da yetinmemiş 4 Haziran 1963′te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotshild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve ”bir ülkenin parasının denetimin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi sonunu hazırlamıştır.

Federal Reserve Bank ve dolar İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır tabiri caizse şah damarıdır..

Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şah damarını kesmiştir.. Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hale getirilmesi farz olmuştur..

Kennedy’nin seçimleri kaybetmesini beklemek boş bir umuttu çünkü Kennedy halktan büyük destek görüyordu.. Kennedy’e seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi.. Üstelik Kennedy’nin kardeşi de gelecek vaad eden bir polikacıydı..

Dünyada hiçbir aile böylesine politik bir gücü elinde tutmayı başaramamıştı.. Tek bir çare gözüküyordu.. O da suikasttı.

Kennedy bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı  getirecelecekti.. Kennedy’nin yardımcısı Lyndon Johnson’dı..

Johnson tam bir İsrail taraftarıydı.. Kendi politik hırsları yüzünden İsrail’e gözünü kırpmadan yardım edebilirdi..

Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu, söylentilere göre Kennedy kendisini kovmaya çalışıyordu.. İsrail Kennedy yok etmek için suikast kararı alır ve kararı Amerikan derin devleti için derin bağlantılarını kullanarak çok gizli bir biçimde uygulamaya koyar..

Kennedy’i öldürmek için en uygun ortam seçim kampanyaları için geleceği Dallas’tır.. Dallas’ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy’i korumakla görevli CIA ajanları özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti..

Böylece suikast çetesi Kennedy’i rahatlıkla Öldürebilecekti Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır..

Kimileri Kennedy’i Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü, kimileri ise kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder ancak kesin olan bir şey var ki Kennedy’i öldürenler çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılar (sniper)’lardan oluşan bir suikast timidir..

Kennedy Dallas’ı ziyaret etmeden önce akşam yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas’ta gökten boşalırcasına yağmur yağmıştır Ancak şehir halkı buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır..

22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C’den Air Force One uçağı ile Dallas’a gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 9′ta şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir Limuzin’e binerek halkı selamlamaya başlamışlardır..

Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve vali Connaly vardır.. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy’nin arabası Kortejle birlikte Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar…

O sırada silah sesleri yükselmeye başlar.. Polisler telsizle anons etmeye başlar.. ”Korteje ateş ediyorlar yere yatın” diye..

Tam 6 el silah sesi duyulur..

Birinci mermi arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şoförünün kulağını parçalar..

İkinci mermi Kennedy’i tam omzundan vurur..

Üçüncü mermi Kennedy’i ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly’i omzundan vurur.

Dördüncü mermi Kennedy’i boynundan vurur, aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly’i sırtından vurur..

Beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar..

ve Altıncı mermi…
Altıncı mermi başkan Kennedy’i tam kafasından vurur..

Başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz..

Suikasttan sonra yapılan araştırmalarda Kennedy’i sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald’ın vurduğu iddia edilir.. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald’ın tek katil olduğu görüşüne verilir.. 

İddialara göre Oswald Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı Manlicher Caracano marka sniper tüfeği ile başkan Kennedy’i ve Vali Connaly’i altı kez vurarak başkanı öldürmeyi başarmıştır..

Sözde suikastçı sniper Lee Harvey Oswald’ın vurduğu başkan Kennedy feci şekilde can vermiş ve Lee Harvey Oswald apar topar hapsi boylamıştır..

Ortadaki deliller birden çok keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti suçu Lee Harvey Oswald’ın üzerine atarak delilleri bir bir yok etmiştir..

Suikasti gören 57 kişi ya bir kaza ile ya da intihar ile ölü bulunmuştur..

Lee Hervey Oswald ise suikasttan iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında yahudi bir bar işletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür.. Bu Amerikan milliyetçisi Yahudi Lee Harvey Oswald’ı öldürmesinin nedenini ise ”komünistlerden Amerikanın aldığı intikam” olarak yorumlamıştır..

Birden çok keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy’nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdi..

Ailesi Kennedy’nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçıların bulunmasını istediğinde ise Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir..

Kennedy apar topar gömülerek konu örtbas edilmiştir.. Başkan Kennedy’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür…

KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI:

Kennedy’nin kapattığı İsrail Dimona çölündeki nükleer santrali tekrar açılmış ve İsrail nükleer silah üretimine eskisi gibi iyice hız vermiştir..

Federal Reserve Bank’ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan başkan Kennedy’nin çıkarttığı 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rotschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’a verilmiştir..

II.Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika devleti özellikle Kennedy suikastından sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır..

Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir.. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti adeta bir sidik yarışına dönmüştür..

Amerika tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam’a saldırmıştır.. Vietnam’da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur..

Amerika’da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur..

Amerika İsrail devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır..

En basitinden örnek vermek gerekirse:
İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü ”Samuel Vanunu’yu kaçırma operasyonu” na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür..

Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür..

Olayın basına sızmasına izin verilmemiş ve Yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını konuyu haber bile yapmamıştır..

CIA tüm dünyada ”komünizmle mücadele” doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut’taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir…

Bu bağlamda Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi hep Gladio’nun eserleridir.. 

Gladio ordularının kurulması ne tesadüfse Kennedy suikastından hemen sonraya denk gelir..

Amerika’nın büyük Ortadoğu projesi başlamıştır..

Büyük Ortadoğu Projesinin diğer adı ise Büyük İsrail Devleti projesidir..

Kennedy suikastından sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir.. Büyük İsrail Devleti Tevrat’ta Tanrı Yehova’nın Yahudilere vaad ettiği topraklardan oluşmaktadır..

11 Eylül saldırıları, Münih’teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka bir şey değildir..

Büyük Ortadoğu projesi yeni bir şey değil..
Yüzyıllardır var olan bir proje…

Osmanlıların yıkılması, Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi, Türkiye'deki terör eylemleri ve istikrarsızlık ve Irak, İran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her on yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek !!

12 May 2011

Gerçek Terörist kim.?

El Kaide lideri Usame bin Ladin'in ABD tarafından düzenlenen operasyonla ölü olarak ele geçirildiği evin görüntüleri yayınlandı,ilk etapta pek inandırıcı gibi gelmesede bekleyip göreceğiz..





Bir ülkenin halkı şavaşa karşı direniyorsa o ülkeyi yönetenler savaşlara suni sebebler yaratır,7 aralık 1941 Japonlar pearl Harbour'daki amerikan üssüne saldırdılar ve 2400 amerikalı öldü,bu ani baskın %83 savaşa karşı olan amerikan halkında şok etkisi yarattı ve savaşa katılmak için bir milyon erkek gönüllü kayıt oldu.60 yıl sonra ortaya çıkan delillere göre Pearl harbour'a yapılacak saldırılar haftalar öncesinden biliniyormuş, şaşırtıcı değilmi?
Amerika kuzey vietnam'a resmi olarak 1964 yılında savaş ilan etti,Tonkin körfezinde vietnam PT botlarının amerikan destroyerlerine saldırdığı iddiasından hemen sonra,Bu olay tonkin körfezi olayı olarak bilinir,bu tek basit olay çok büyük bir asker sevkiyatına ve top yekün savaş haline girilmesine neden olur,yanlız bilinmesi gereken önemli nokta Vietnam PT botları hiç bir zaman amerikan destroyerlerine saldırmamıştır,bu tamamen savaşa girmek için düzmece bir olaydır.Eski savunma sekreteri Robert McNamara ve bazı subaylar yıllar sonra Tonkin körfezi olayının bir orta oyunu olduğunu itiraf etti,Finansal güçlere göre Vietnam savaşı asla kazanılmamalı ve sadece uzatılmalıydı,bu savaşta 58 bin amerikan askeri 3 milyon vietnamlı öldü.

( kaynak: American reality - zeitgeist documentary )

Peki şimdi nereye geldik,11 Eylül Dünyayı yönetenlerin büyük ortadoğu planının başlangıç noktasıydı  ve hazırlanmış bir savaş bahanesiydi,tıpkı Pearl harbour ve Tonkin körfezi olaylarının provoke edilmesi gibi,aslında 11 Eylül örneklerinden farklı olarak hesaba katılmayan savaşlara da bahane oldu ve iki beklenmeyen yasa dışı savaşın çıkmasına neden oldu, biri Irak diğeri Afganistan ama 11 Eylül başka bir savaşın da bahanesiydi,Çıkarılan kanunlarla halkın kişisel özgürlüklerini yok etmek ve sonraki senaryolara karşı direnci kırmak için tasarlandı. Şimdi hukukuyla övünen amerikalının evi izinsiz aranabilir, üzerinize hiç bir suçlama olmasa dahi sorgusuz sualsiz tutuklanabilirsiniz,süresiz hapise atılabilir ve işkence görebilirsiniz, bunların hepsi sırf sizden terörist diye şüpelendikleri için yapılabilir,şimdi bunun adına ulusal güvenlik diyorlar,düşünün, bir ülke pis senaryolarını gerçekleştirmek için binlerce kendi masum insanını acımasızca öldürebiliyor,ikiz kulelerdeki can pazarını getirin gözlerinizin önüne ne vahşetti o,şimdi 11 Eylülün faili diyerek mağaralarda hiç bir zaman bulamıyacakları bir adamı arıyor bir sürü insan.

Terör,terör,terör,bu olgu beyninize işlenir ve bir korku politikası ön plana getirilir,uyanma zamanı artık,kendilerinin yarattığı terör'ü her gün ekranlardan gözümüze sokarlar,tekrar tekrar yayınlarlar bu görüntüleri,amaç onların istediği gibi düşünmemizdir, güce sahip olan insanlar güçlerini sizin devamlı olarak aldatıldığınızdan ve yönlendirildiğinizden emin olmak için kullanırlar.

Bazı insanların şahsi planları ve hesapları bir ülkeyi felaketlere sürükleyebilir,tahtın arkasında kraldan daha kuvvetli güçler her zaman vardır,gerçek şudur ki büyük merkezdeki finansal güçler her zaman hükümetleri yönetir.yani sizin kahramanınız olan liderler aciz bir kukladan başka bir şey değildir aslında.

Şimdi her seçimden önce gözünüzde büyüttüğünüz siyasi liderlerin neden hep aynı okyanus ötesine gittiğini bir daha düşünün ve mutluluk içinde yaşamamız gereken tertemiz Dünyanın neden yaşanılamaz bir hale getirildiğini de...

27 Mar 2011

Savaş çocukları..

Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çocuk.
Senden on sene önce öldü Iraklı çocuk.
Senden yirmi sene önce halepçede kimyasaldan öldü kürt çocuk.
Senden kırk sene önce Vietnam'da Nepal'de yandı bir çocuk.
Senden altmış altı sene önce Hiroşima'da şeker yiyemeden öldü bir çocuk.
Senden doksan sene önce öldü Anadolu'da beşikte bir çocuk...
Şimdi sen ölüyorsun Libyalı çocuk..
Keşke ama keşke parayı hiç bulmasaydı Lidyalı çocuk..


22 Mar 2011

Peki ya sonra ne olacak?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin kararının ardından, uluslararası koalisyon düğmeye bastı, Libya'ya yönelik "Şafak Yolculuğu Operasyonu" başlatıldı.



16 Ara 2010

Savaşlar şimdi psikolojik...

Neden birileri hep bizleri savaşa zorluyor?

Auschwitz kampı 11 numara,bir zamanlar ne acı feryatlar yükseliyordu..



Savaş kurbanlarına ait gözlük dağı (Auschwitz)

16 Eki 2010

Zeitgeist_Addendum Türkçe Altyazılı - Geri Dönüş Yok.

Bu dünyanın gerçek teröristleri hiç bir zaman gece yarısı ve karanlıkta buluşmazlar,dünyanın gerçek teröristleri 5000 dolarlık takım elbise giyerler ve finans dünyası,hükümet ve iş hayatının en yüksek pozisyonlarında çalışırlar..

Öyleyse ne yapacağız,bu ahlaksız ve aç gözlü sistemi durdurmak için ne yapacağız,acıma ve merhamet duygusu olmayan bu sapkın gurubu nasıl durduracağız,bizleri birer ekonomik köle olmaktan kurtaracak namuslu,şerefli ve haysiyetli bir lider çıkaramıyacak mı bu canım ülke...

Bu iki saatlik türkçe alt yazılı videoyu izlemek için kendinize vakit ayırmanızı öneririm,yaşadığımız dünyada bizleri aslında kim yönetiyor ve bizler nasıl bir sona doğru gidiyoruz.


10 Tem 2010

Srebrenitsa katliamı 15. yılı...


Srebrenica Katliamının 15. Yılı!... (Bosna-Sancak.Net)


Bize insanlık dersi vermeye cüret edenler,bizi her daim soykırım tehdidi ile küçültmeye niyetlenenler,görün halinizi görün ve acziniz altında ezilin İnsanlık sizlerden her zaman utanç duyacaktır,çıkarın,çıkarın o pis ve çirkin maskelerinizi artık...


Srebrenitsa Katliamı ya da Srebrenitsa Soykırımı, 1991-1995 Yugoslavya İç Savaşı (Hırvatistan Savaşı ve Bosna Savaşı)’nda Srpska Cumhuriyeti Ordusu’nun Srebrenica’ya karşı giriştiği Krivaya ’95 Harekâtı esnasında Temmuz 1995′te yaşanan ve en az 8300 Boşnak’ın Bosna-Hersek’in Srebrenitza kentinde general Ratko Mladiç komutasindaki Bosna Sırp ordusu tarafından öldürülmesine verilen addır.


Katliamda bir kısım kadın ve küçük yaşta çocuğun da öldürüldüğü, belgelerle kanıtlanmıştır . Bosna Sırp ordusunun dışında katliama “Akrepler” olarak tanınan Sırbistan özel güvenlik güçleri de katılmıştır. Birleşmiş Milletler Srebrenica’yı güvenli bölge ilan etmiş olmasına karşın 400 silahlı Hollanda barışgücü askerinin varlığı katliamı önle(ye)memiştir.


Srebrenitsa katliami II. Dünya Savaşı’ndan bu yana Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı olması ve Avrupa’daki hukuksal olarak ilk kez belgelenmiş soykırım olması açısından da önem taşır.


Katliamın Gelişimi


Yugoslavya’nın çöküşü üzerine 1992 yılında Sırpların Bosna’da başlattıkları soykırımın ardından bölgeye zoraki olarak müdahele eden Birleşmiş Milletler’in güvenli bölge ilan edilen 6 bölge arasında Srebrenica’da bulunmaktaydı.


Savaştan önce nüfüsu 24 bin civarı olan kentin nüfusu diğer bölgelerden gelen mülteci göçleriyle 60 bin civarına gelmişti.Artık Srebrenica ‘açlık’ ve ‘hastalıklar’ ile mücadele eden bir ‘toplama kampı’na dönüşmüştü.Müslümanların elindeki silahlar BM Barış Gücü tarafından koruma gerekçesiyle toplanmıştı.


Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar Srebrenica’ya olan saldırılarını sıklaştırdıklarında Müslümanlar’ın toplanan silahlarını geri almak için yaptıkları basvuru sorumlu Hollanda komutanı tarafından reddedildi.BM yalnızca iki F16′yı kent üzerinde bir uçuş yaptırmakla yetindi.


Hollandalı askerler bir gece yarısı Bosna’daki BM Barış Gücü komutanı Fransız generalden aldıkları emir doğrultusunda kenti boşalttılar.


11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç silahlarından arındırılmış kente hiç zorlanmadan girdi.Sonra da Sırp askerler Müslüman Boşnakları yolarda,dağlarda hunharca katlettiler.Sırp katiller cesetlerin kimlikleri tespit edilmesin diye cesetleri parçalayarak sayıları 64′ü bulan toplu mezarlara gömdüler.


Daha sonra orataya çıkan bir video kasedinde Sırp generalin kenti boşaltan Hollandalı komutana bir hediye verirken görüntüleri çekilecekti.Bir hafta süren katliam II. Dünya Savaşı’ından sonra insanlığa yapılan en büyük suç olarak arşivlerde yer aldı.


Lahey Adalet Divanı bir hafta süren katliamın bir ‘soykırım’ olarak kabul etti;ancak Sırbistan’ın sorumlu tutulmayacağına karar verdi.